Yatağı Kim Buldu ?
Yatağı Kim Buldu: Yatak, dinlenmek, uyumak ve rahatlamak için kullanılan bir mobilya çeşididir. Modern olarak bilinen yatakların çoğu, ahşap veya metal çıtalara ya da yaylı bir tabana dayanmaktaydı. Bazen çıtalar, demir ve çeliğe benzer metallerden de yapılmaktadır. Birçok yatakta süspansiyon sağlayan yaylar vardır. Yatakların, bebek boyutundan, tek kişilik yetişkin boyutuna, iki kişi için tasarlanan boyutlarından, kral ve kraliçe yatak çeşitleri diye bilinen bazı boyutları kadar çeşitleri mevcuttur. Yatakların çoğu sabit bir çerçeve üzerinde tek kişilik ve sabit iken, bazıları duvara katlanan veya monte edilen, kimisi kanepeden katlanan çekyat ve bazıları da ikili ranza şeklindedir. Tabii ki bunlara pek çok farklı örneklerde eklenebilmektedir. Örneğin, hamak, şişirilebilir deniz veya hava yatağı ve daha nicesi gibi..
Yataklarda başınızı koymak veya dayanmak için yastık kullanılmaktadır. Bu ürünler genelde yumuşak dolgulu malzemeden yapılırlar. Tercihe göre daha sert ve çeşitli modelleri vardır. Yatakların üzerine genelde çarşaf serilmektedir, insanların üzerine örtmeleri için de; çarşaf ve yorgan gibi alternatifler bulunmaktadır.
Yatağı Kim Keşfetti ?
Tarih öncesi:
“Yatağı kim buldu” sorusuna günümüzde yeni kılavuzluk edecek kaynaklara rastlanmıştır. Geçtiğimiz yıl, yani Ağustos 2020’de bazı bilim adamları 200.000 yıl öncesine tarihlenen çim yataklarının keşfini bildirmiştir. Güney Afrika‘da bulunan ve ismi Border Cave olan mağarada yapılan çalışmalarda, insanların uyurken kendilerine rahat alan oluşturmak için, zemini otla kapladıkları görülmüştür. Aynı zamanda bu yatakları mağaranın arka bölümünde bulunan kül katmanlarının üst kısmına yerleştiriyorlardı. Böylelikle, uyurken böceklerden korunma işlemini sağlıyorlardı. Özellikle bu kül tabakaları, kir içermeyen ve yalıtımlı bir tabandan oluşuyordu. Başka bir deyişle amacı sadece eklembacaklıları ve haşereleri yatağın bulunduğu kısımdan uzak tutmaktı. Yani net olarak uyuma işlevini gören yatağın, tam olarak ne zaman keşfedildiğini söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Ancak biz yine de tarih öncesi dönemlerle devam edelim:
Antik Tarih:
Aslında ilk yataklar, saman yığınları, bazı ot çeşitleri; buna daha fazla örneklendirmeler katacak olursak; palmiye yaprakları ve hayvan derileri gibi farklı kaynaklar düşünülebilir. Üst kısımda net tarihlenen kaynak olarak insanların her ne kadar 200.000 yıl önce yatağı buldukları iddia edilmiş olsada, insanların milyonlarca yıl önce tahta bir yastık bölümünden oluşan uyku platformları oluşturdukları tahmin edilmektedir. Yani net olarak” yatağı kim buldu” sorusunun tam karşılığı yoktur. Fakat biz net tarih bilgileriyle ispatlanmış yataklardan bahseceğimiz için ilk önce Sahra-Afrika‘sına doğru bir yol alalım:
Sahra Afrikası:
Burada bulunan Sibudu ismindeki mağarada, tam olarak MÖ 3600 yılına tarihlendirilen yatak bulunmuştur. Bu yatak, Cryptocarya denilenen bitkinin yapraklarından oluşmakta ve monokotiledonlarla (çiçekli bitkiler sınıfı) kaplıydılar.
Avrupa:
Kuzey İskoç köyünde taştan yükseltilen kutular ve çeşitli dolgularla rahat edilsin diye doldurulan yataklara rastlanmıştır. Bu yataklar MÖ 3200 ve MÖ 2200 yıllarına tarihlendirilmiştir.
Antik Yunan:
Tarihten bahsedipte Yunanlıları anmadan olur mu ? Epik şiir olarak bilinen Odyssey‘de, kahraman olarak bilinen Odysseus‘un yatağı böbürlene böbürlene anlatılmakta. Aynı zamanda bu yatağın gövdesinin zeytin ağacından yapıldığı, ahşap işciliğinin yanı sıra; altın, gümüş ve fil dişi kaplamalarından bahsedilmekteydi. Gerçekten böyle bir yatak var mıydı bilinmez ama bununla ilgili tarihlendirmeler olduğunu unutmamak gereklidir. Eğer gerçekten böyle örnekler varsa bunlar Yunan medeniyeti ve kültürü için önemli kaynaklar olabilirler. Biz araştırmalarımızda böyle örneklere maalesef rastlamadık. Neyse, Pompeii (İtalya’da şehir)’de, bazı evlerin duvarlarında muhtemelen perde ve sürgülü bölmelerle kapatılmış yatak nişlerine (duvar oyukları) rastlanmıştır. Aynı zamanda bunların birçoğunun gümüş ve bronz kaplama oldukları görülmüştür.
Roma Dönemi:
Bu dönemde normal uyku için uzanılan yatağa lectus kübikularis denilirdi. Bununla birlikte lectus genialis isminde yatak vardı ve bu yatak aynı zamanda evlilik yatağı olarak bilinirdi. Çok süslüydü ve kapının karşısındaki atriyuma yerleştirilirdi.
Bir başka yatak çeşidi ise lectus discubitorius ya da yemek yedikleri masa yatağı idi. Evet yanlış duymadınız, masa yatağı. Yemek yenildikten sonra buraya uzanılmakta ve genellikle bir yatakta üç kişi bulunmaktadır. Orta yer en onurlu kişinin yattığı konum pozisyonundaydı. Aynı zamanda Romalıların haricinde Yunanlılarda yemeklerini yatakta yiyorlardı. Bir tarafta yatarlar ve yakındaki bir masadan yiyecek almak için uzanırlardı.
Yakın Doğu:
Yakın Doğu’dan bahsedince zaten aklınıza ilk olarak Mısır‘ın geldiğini aşağı yukarı tahmin ediyoruz. Mısırlıların basamaklarla çıkılan yüksek karyolaları, minderleri veya yastıkları ve etrafını saracak perdeleri vardı. Mısır toplumunun firavunları ve kraliçeleri gibi seçkinleri, yaldızlı ahşaptan yapılan yataklara sahiptiler. Bu yatakların çoğu zaman, yarı silindirik ve taştan, ahşaptan veya metalden yapılan bir baş desteği de vardı. Yine aynı coğrafyaya kadar uzanan, köklü uygarlıklar; Eski Asurlular, Medler ve Persler benzer türde yataklara sahiptiler. Bunun yanında mobilyalarını sıklıkla metal, sedef ve fildişi kakma veya aplikelerle süslerlerdi.
Bulaşık Makinesini Kim Buldu ?
Orta Çağ Tarihi:
Bu tarihe uzandığımızda ise, sandık üzerinde; üstü derilerle, yaprak veya yosunlarla kaplı yatakların bulunduğunu biliyoruz. Aynı zamanda bu çağlarda, duvarın veya bir bankın üzerine halı seriyorlar, onların üzerini tüy veya yün ile dolduruyorlardı. Üzerleri de genelde deriyle kaplanmaktaydı.
12. yüzyıla gelindiğinde ise oyma, boyalı süslemelerle ahşaptan yapılan lüks karyolalar vardı. Ayrıca gündüzleri kanepe görevi gören ve deri üzerine ipek kaplı minderleri olan ve katlanabilen yataklar vardı. Geceleri üzerine bir keten çarşaf serilip, yastıklar yerleştirilirdi. İpek kaplı deriler ise yorgan görevi görürdü. Bu icatlar Fransa’da 13. yüzyıla kadar kullanılmaya devam etmiştir. Bu yüzyılın el yazmalarında, karyolaların; kakmalarla, oymalarla ve boyamalarla oldukça zengin, aynı zamanda lüks göründüğünden de bahsediliyor.
14. yüzyılda ahşap işleri oldukça ilerleme kaydetti ve tamamen zengin malzemelerden yapılan yataklar ortaya çıktı. Hatta kaplamalarında ipek, kadife, bazen altından yapılan kumaşlara bile rastlanırdı. Aynı zamanda bu yıllarda dört direkli karyolalar ortaya çıkmaya başladı. Genellikle bu direkler yatağın çevresini kapamak ve bir nevi perde görevi üstlendirmek amaçlıydı. Bu devir, başka bir deyişle kuş tüyü yataklarında ortaya çıkmaya başladığı dönemdir.
15. yüzyılda yataklar artık oldukça büyük hale gelmişti. Şilteleri genellikle saman ve tüyle dolu olurdu. 16. yüzyıla gelindiğinde ise, insanlar karyolalarda daha uzun zaman geçirdiği için, bu ürünler daha hafif ve dekoratif hale getirilmiştir.
Modern Tarih:
17 yüzyıl, yani bu yüzyıl aslında yataklar düşünüldüğünde “yataklar yüzyılı” olarakta adlandırılmaktaydı. Hatta XIV Louis‘in sarayının envanterlerinde 413’e yakın lüks ve görkemli yatak olduğundan bahsedilmekte. Bu yatakların incilerle zenginleştirilmiş işlemeleri, gümüş veya altın zemininin üzerine yerleştirilmiş figürleri bulunmaktaydı. Bu dönemlerde Almanya‘daki kültür aslında Fransa’nın devamı gibiydi. Görgü kuralları ve pek çok unsurda Fransa’yı takip ettiler. Aynı zamanda Fransa‘da kralın ve prenslerin oturduğu, alt düzeydeki memurların onların önünde diz çöktüğü, kralın gücünü ve iktidarını yansıtan tahtlarında meşhur olduğu dönemdi. Tabii buradaki püf noktası, tahtı kralların oturduğu süslü koltuk olarak görmekti. Tahtı ideolojik veya siyasi bir kavram olarak algılamayalım.
Bundan sonraki süreçte de, o zaman ki lüksün ve şatafatın merkezi Versailles Sarayı‘nda kadınlar, hem doğumdan önce hem doğumdan sonra tebrik ve bazı zamanlar taziyeleri yataklarda alıyorlardı. Daha doğrusu dostlarını ve arkadaşlarını yataklarda ağırlıyorlardı. Bu enteresan ve tuhaf görgü kuralları bir yana dursun, artık dönemin sonuna gelindiğinde Fransız yükses sosyetesinde portatif yataklar ortaya çıkmaya başlamıştı.
Yıllar 18. yüzyılın sonunu gösterdiğinde, ahşap karyolalara musallat olan böceklerden arındırılan yatakların dönemiydi. Artık katlanabilen ve kapanabilen yataklar pek çok soruna çare oldukları gibi, aynı zamanda yerden de tasarruf edilmesini sağlamaktaydı. Bundan sonraki dönemlerde ve yıllarda artık yatakların gelişim süreci takip edilemez bir hal almıştı ve hız kesmeden sürekli teknolojik gelişim gösterecekti..